Çok masallar dinliyoruz televizyonlardan. Mikrofonu eline alan ünlü yahut ünlü olmaya merak salan kişicağız, sorulan ilk soru olan "Eski bayramlar nasıldı?" sorusuna hemen hiç bekletmeden " Ah efendim, eski bayramlar şöyle güzeldi, böyle tatlıydı. Şunları şunları yapardık. Artık o tat, o lezzet yok, bulmakta mümkün değil. Yeni gençliğe acıyorum!" kabilinden ağıt yakmaya başlıyorlar. Laf-ı güzaf..
Ben 25 yaşını henüz doldurmuş bir yeni yetme olarak, 2010 yılının Eylül'ünde kutladığım bir Ramazan Bayramı günlüğümü hem bu TV hokkabazlarına zamane bayramları hatırlatmak, hem tarihe bir not düşmek, hem de siz sevgili blogcularımızla paylaşmak adına buraya kaydediyorum.
1. GÜN:
Sabah erkenden mahallemizdeki camiye bayram namazına gittiğimde cami bahçesine kadar doluydu. Yeni bir kilim getiripte serilince, bende kendime yer bulabildim. İmam mikrofon elinde Pakistan'da yaşanan sel felaketini anlatıyordu. Çok geçmeden anlaşıldı: Diyanet İşleri Başkanlığı bu bayram Pakistan için yardım kampanyası başlatmıştı. Dolaştırılan para kovalarına herkes elinden geldiği kadar koydu. Namazı kıldık. Eve döndüm. Önce annem, babam ve diğer kardeşlerimle bayramlaştım sonra evine gittiğim babaannemle. Tüm ailece kahvaltı bile yapmadan hemen hazırlanıp aile mezarlığına gidip, üç yıl önce aramızdan ayrılan dedemi ziyaret ettik. Sonra eve dönüp kahvaltı yapmaya başladık. Kahvaltı sofrası daha yerdeyken misafirler gelmeye başladı. Her gelen misafire önce kolonya-şeker tutup, sonra tatlı-sarma-börek-kola ikram ettik. Bu bayram hazırlığımız böyleydi. Öğleye doğru benim ilkokulu birlikte okuduğum eski bir dostum geldi. Onu da ağırladım. Sonra beraberce kalkıp yine ilkokuldan bir arkadaşın evine gittik. Bayramlaştıktan sonra bize beş yıl emek vermiş olan ilkokul öğretmenimizi ziyaret ettik. O da kabristandan yeni geliyormuş kapıda karşılaştık. Elini öptük, bayramlaştık. Uzun bir süre yanında oturup hasbihal ettik. Çok sevindi. Biz kalkalım dedikçe oturun, oturun diye ısrar etti. Akşam üzeri eve döndüm ve yine evde, gelen misafirleri ağırladım.
2. GÜN:
Sabahleyin babam, ben be biraderim yakınımızda oturan, babamın amcalarını ziyaret etik, el öptük, hayır dua aldık. Şeker, tatlı yedik. Sonra kapı komşularımızı ziyaret ettik. Oralardan da şekerlerimizi aldık. Yakında ziyaret edilmedik kimseyi bırakmadık. Öğleden sonrada arabayla gidilmesi gereken akrabalarımıza gittik. Özellikle annemin halaları. Yaşlı kadınları ve yaşlılığın getirdiği hastalıklarla uğraş içindeydiler. Bizleri görünce sevindiler ve bol bol dua ettiler. Ardından teyzelerime, anneannem ve dedemlere(dayılarıma) uğradık. Şeker aldık, çay içtik, tatlı yedik. Akşama doğru ailece tanıştığımız öğretmen arkadaşlara gittik. Oradan da eşimin teyzesine. Ev kalabalıktı ama sohbet tatlıydı. Uzunca oturduk.
3.GÜN:
Bugünde liseden arkadaşlarla öğleden sonra buluşacağız. Artık bizde bir gelenek oldu. Bayramların son gününde buluşup, müsait bir yerde oturup eski günleri yad eder, eğleniriz. Akşama doğru da eve gelip, ailece bir bayram yerine, luna parka gitmeyi düşünüyorum. Özellikle yeğenlerimi götüreceğim. Çünkü küçükken amcamın beni parka götürdüğü günlerin tadı hala damağımda.
Hasılı bayram bir curcuna olarak ve belkide senede bir kaç defa görüşme imkanımız olan insanlara, akrabalarla, dostlarla görüşerek geçiyor. Eski bayramlardan bir eksiği var mı bilmem. Ama ben hala çocukluğumdaki bayramlar gibi eğleniyorum. Ama roller değişti, şimdi harçlık alan ben değilim, yeğenlerime bol bol harçlık dağıtıyorum.
Bu vesile ile Ramazan Bayramı'nızı tebrik eder, pazar günü yapılacak olan referandumun da ülkemize güzellikler getirmesini temenni ederim.
2 yorum:
Benim bayram gunlugumu hic karistirmayalim he:)
Ya da yazayim ya, cok degil zaten, bayram namazini kildik, sonra telefon acip aile fertleriyle bayramlastim. Ve bayram bitti..
kurbana inşallah...
Yorum Gönder