"Uç uç uğur böceği, annem sana terlik pabuç alacak."                   
Küçüklüğümü geçirdiğim mahalleden hatırlıyorum bu cümleyi. Henüz bu denli beton istilasına uğramamışken ve birazda olsa yeşillikler kendini korurken avuçlarımıza aldığımız uğur böceklerini hatırlıyorum. Diğer adıyla cennet böceklerini. Cenneti bu böcek eşliğinde hayal etmişimdir hep, rengarenk. Böylesine tatlı bir böceği parmaklarımızın üzerinde gezdirip, dilek dileyerek uçururduk bu sözler eşliğinde. Küçüktük ama avuçlarımızda cennet böcekleri bizlere uğur getirmek için kanatlanırdı.

Eminim birçoğunuzda kendi küçük mahallenizde, küçük yüreğinizle birlikle, küçücük parmaklarınızdan nice büyük dilekleri uğur böceğinin kanatlarında, şarkısıyla birlikle göğün durluğuna doğru salıvermişsinizdir...
Başbakan geçtiğimiz aylarda "İzmir'e yakıştırılan bazı ifadeler" deyip bazı(!) tabirleri kast etmişti. İzmirliler de ayaklanıp başbakana ağızlarına geleni söylemişlerdi. Mitingin birindeki bir pankarttaki şu ifade de belki içlerinde en sertiydi: "Gavur Senin Babandır." Belli ki bunu yazan kişi başbakanın tabrinden oldukça alınmış bir ruh haliyle kalemlemiş pankartı. Mesele böylesine güncel bir mecrada akarken başlığımızda geçen bu tabirin hiçte güncel omadığını söylemeliyim. Neden mi?

Biz Türklerin tarihte bilinen ilk yazılı eseri, Orhun Kitabeleri'dir. Size kitabeler hakkında işimize fazla yaramayacak ıvır zırız bilgileri aktarmayacağım. Bundan 1300 yıl önce dedem tarafından yazılmış bir öğüt mektubunu açıp paylaşacağım. Abartmaya gerek duymadan tek cümleyle: Dostlarım mektup sanki dün yazılmış gibi...



Kaymak ve Çay kavramlarının birbirinin yanında ne kadar eğreti durduğunun farkındayım. İlk görevime başladığım Batman Sason'da bir kahvede, amcanın biri "Usta bir çay ver, kaymaklı olsun." deyince bende şaşırıp kalmıştım. Bunlar neyi kastediyor demiştim kendi kendime. Meğer...




Meksika Körfezi
Geçtiğimiz aylarda, Meksika Körfezi'nde BP (British Petroluem)'nin işlettiği bir petrol platformunun çökmesi sonucu 11 işçi hayatını kaybetmiş ve platformun 1500 metre derinliğinde oluşan yarıklarından, Mayıs-Temmuz 2010 tarihleri arasında günde yaklaşık bin varil petrol denize akmıştı. Şirket platformun tedarikçisi bir başka şirketi suçlarken olan olmuş Meksika Körfezi tarihinin en büyük felaketlerinden birine daha maruz bırakılmıştı. Aylarca sonra 98 tonluk bir tıpa üretilerek yarıklar tıpalandı ve sızıntı durduruldu.Yaşanan olay gazetelerin deyimiyle tam bir "Çevre Felaketi"ydi. Bu felaketin ne denli büyük olduğu geçmişe dönük haber araştırmasından ortaya çıkabilir ama benim burada değinmek istediğim bu felaketin bizlere anlattıkları. 
Çok masallar dinliyoruz televizyonlardan. Mikrofonu eline alan ünlü yahut ünlü olmaya merak salan kişicağız, sorulan ilk soru olan "Eski bayramlar nasıldı?" sorusuna hemen hiç bekletmeden " Ah efendim, eski bayramlar şöyle güzeldi, böyle tatlıydı. Şunları şunları yapardık. Artık o tat, o lezzet yok, bulmakta mümkün değil. Yeni gençliğe acıyorum!" kabilinden ağıt yakmaya başlıyorlar. Laf-ı güzaf..

Ben 25 yaşını henüz doldurmuş bir yeni yetme olarak, 2010 yılının Eylül'ünde kutladığım bir Ramazan Bayramı günlüğümü hem bu TV hokkabazlarına zamane bayramları hatırlatmak, hem tarihe bir not düşmek, hem de siz sevgili blogcularımızla paylaşmak adına buraya kaydediyorum.


Türkiye'de gündelik yaşamdan bir parçadır çalınan çeşmeler. Büyük şehirlerde, özellikle İstanbul'da dolaşırken o gölgelikleriyle birlikte dört köşeli küçük bir ev görünümündeki tarihi çeşmelerin susuz kalmışlığını, musluklarının çalınmışlığını fark etmişsinizdir. Hatta bu ayıbı kendimiz bile kanıksamışızdır. Belki mahalle halkı/belediye görevlileri kaç defa yenisini koymuşlardır çalınan çeşmelerin ama ne fayda, hırsıza insaf ne gerek. Çeşmelerin susuzluğu başka bahis ben muslukları çalınan çeşmelerden bahsediyorum. Ya da hırsızlar çalmasın diye bir garip demirle duvarına sabitlenen musluklardan. Daha geçen babam haberini getirdi, aşağı mahalledeki caminin çeşmelerine dadanmış hırsızlar. Söküp götürmüşler. El insaf!
Eğer duyduklarım bu kadar olsaydı sizi telaşa vermez, ortalığı germezdim. Gelin görünki, çalınan çeşmelerden sonra hırsızların dadandığı bu ikinci şeyi duyunca kendimi tutamayıp yazıverdim.