Bayramı gelenekler çerçevesinde, anlamına uygun şekilde kutlayalım derken meseleye bodoslama dalıp, bayramın güzelliğini hunharca ve görgüsüzce iç eden beş grup var ki, adamı gerip fitil ediyorlar:
1- Bayramda kapısını çalan çocuklara kapısını açmayan, ya da kapısını açtığında güler yüz göstermeyen ev sahipleri,
2- Kurban bayramı yaklaşırken ekranlara çıkıp ileri geri konuşan hocalar( örn: horozdan kurban olur, kurban eski dinimiz şamanizmden kalma bir gelenektir vs.) ya da hayvan haklarından dem vuran ünlüler( örn: Kurban bayramında kesilen hayvanlara çok üzülüyorum vs.),
3- Aldıkları kurbana bilmediği halde sırf kasaba vereceği üç beş kuruştan kaçmak için, eziyet ederek yere yatırmaya çalışan, elinden kaçıran, deyimim ona işkenceciler(örn: geçtiğimiz sene Şanlıurfa'da yaşanan şu olay.),



Her şeye bir ömür biçilmiş. İnsanlara, devletlere ve canlı ya da cansız diğer varlıklara. Cansız olan bir şeyin ölümü bize biraz garip gelebilir ama bu muhakkak. Kullanım tarihi geçmiş olan nesne ölüm yolculuğuna çıkar ve yok olur. Onun için bir tören düzenlemesek bile içsel bir ayin eşliğinde farkında olalım ya da olmayalım yolculuğa uğurlarız. Benim bahsedeceğim ölüm ise biraz farklı olacak. Kelimelerin, kavramların ölümü. Aslında kendi mezarını eşeleyen bir adamın ölümü gibi, dönüp dolaşıp seni bulacak olan bir ölüm...

 
Türkiye'de hakkı yenen, sistemin dişlileri arasında ezilip giden bir grup insan var. Özellikle doğudan varoşa göçmüş ve geçim sıkıntısıyla bilenmiş sonunda ne olursa olsun çalışıp üç beş kuruş kazanayım karamsarlığına gömülmüş bir grup insan. Merdiven altı atölyelerde hatta kendilerinin dediklerine göre de, büyük firmalarda bile aynı mağduriyet söz konusu. Kaçak çalıştırılarak hakkı ve hayatı yenen bir grup insan! Uzatmayalım; Kot Taşlama İşçileri işte..